19 Şubat 2013 Salı

Yeşilköy Dolaylarında


Fuarlar benim çakralarımı açıyor kankalar. Çakra kelimesini de Serdar Ortaç'tan alıntılıyorum ama harbi tıkalı bişeyler açılıyor lan zihnimde..

Kırmızı etekli kızı keserken araya dayının biri girip "Kaç beygir bu motor" diyiveriyor, ardından milyon youroluk mega mega yatlara dalıp; milyonlarca hayatın tam ortasına "PARASIZLIK" gerçeğini yığan düzenin mazisini irdelerken, tabakta bitter çikolata yanında kolayla seyreltik viski geliyor amk..  Günlerdir bunlar oluyor, kuru pasta yiyip zengin gönlü eyliyoruz. Bunlara özenmeyin arkadaşlar ve rabbim yakmaya başlarsa direkt fuar katılımcı listesinden başlar inşallah diyip buradan çıkıyorum.

Gelinen noktada ben, şu sıralar pederin medikal sıkıntıları ve başlanmamış kitapların vicdani çöküntüleriyle beraberim. Kitaba başlayamıyorum pederin ameliyat olması lazım, ameliyata başlayamıyorum doktor değilim. Doktor olmak için artık çok geç. Hakim savcı mavcı olmak için de çok geç. Geçen iki çocuk metroda konuşyuolar "Lan olum babam Gassaray lisesine yazdırıcak beni" diye. Beni de yazdırıcaktı lan peder, ne oldu acaba o iş? Malesef düz liseye yazılalı 12 sene olmuş amk.. Demek ki artık Gassaray lisesine yazılmak da yok. Gençliğin sonsuz seçenekli beklentilerinden, orta yaşların 3-4 şıklı makullüğüne geçiş beni derinden yaralıyor.

Bir de "Yanlarım ağırıyor Hasanım"

Sene 2005, ben oda kapısına asılı kotları izliyordum. Sene 2013 ben hala kapıda asılı kot izliyorum. Neyse en azından hayatımın statik manzaraları var. Tavan-duvar kesişimleri, rutubetten natürmort şekiller... Kapıya 96 senesinde cikletten çıkan dövme yapıştırmışım, hatıra bunlar hep.

Felsefe bir ilim, bir meslek, bir uzmanlık değil, insanın hatırlaması gereken temel uğraşısı olmalı. Sorgulamak, en basiti, en natüreli sorgulamak. Biçimi, hümanizmden arındırılmış "günlük hayat" absürdlüğünü farkedebilmek için...



Hiç yorum yok: