10 Ağustos 2012 Cuma

Düz Devam

"Geçti muhabbet demi, ağla gönül yan gönül" diyorken Muazzez Abacı ben uzaklara dalmış, sen "demi" ye takılmışsın. "Geçti muhabbet değil mi?" manasında ama yerel bir şive ile sorulmuş gibi değil mi abi. Hani "O muhabbet bitti dimi lan geliyorum bak ona göre bitti demi lan he?" gibilerinden. Hayır bebeğim hayır. Dem yani beklenen dönem yani ideal an yani tam zamanı. Ama geçmiş. Yani 25 sene olmuş şekerim sen o çıkmalı takılmalı flörtlü falan zamanı ıskalamışsın, şimdi otur ağla zırla ya da rusa mı gidiyosun napıyosun işte o şekil bir ayar ver.

Arkadaşlar bugün farkettim ki doğumumla beraber mumyalandığım "kundak" tabir edilen trikotaj ürünü de dahil örtünme korunma ısınma gibi amaçlarla bedenimi sarmalayan hiç bir giyisi bana "yakıştı" diyemedim. Kimisini heves edip aldım, kimisini anam aldı giyeyim diye, hiç biri ama hiçbiri "abi açtı seni" dedirtmedi. Giydim sadece. Ve siz allahsızlar! Metroda falan nası şıksınız orospuçocukları kendimi kötü hissediyorum. Lan ben de beyaz gömlek giyiyorum sen de ama ben tavuk dönerci garsonu gibi oluyorum sen mınakodumun fit vücutlusu sen aynı gömleği giyince italyan aktör oluveriyorsun. Ben insan anatomilerinin adil dağıtılmadığını düşünüyorum. Ayrıca Çirkin Adam - Güzel Kız evliliklerini de ölesiye destekliyorum. Kahrolsun çirkin çirkine evlilik.

İşi bırakma noktasına gelmek çok eğlenceli. Mesela işyerinde herhangi bir duruma kızıp çekip gidiyorsunuz. "Kesin bırakçam lan işi, yarın da geç gitçem amk" diyerekten. Hayvan gibi geç gidiyorsunuz ama kimse farketmiyor. Patron yok mesela, ya da ne bileyim herkes çok hoşgörülü anlayışlı. Çotaaark diye de maaşını yatırmışlar mı hesabına. "Ne bırakçam hacı" diyip takılmaya devam ediyorsunuz. Bunlar hayatın birer cilvesi işte.

Hiç yorum yok: