4 Aralık 2013 Çarşamba

Salak


Görüyorsun değil mi? Bu filmde de var aynı adam. Hangisi deme ulan. İşte şu salak olan. Her filmin bir salağı var dikkatini çekmiyor mu? En komiğinden en mafyatiğine kadar her rol grubuna bir de salak muhakkak ekliyor senaristler. 

Hah! Hep aynı rutin.. Tamam tamam filmi izliyorum… 

Ya sence o salak orada olmaktan memnun mudur? Bak işte birini daha vurdular ve başları daha da belada. Salağa bakar mısın? Senin orada ne işin var! Şu saatlerde altı çeyiz dolu bazasında döne döne uyuması gereken salak bir cinayete yardım ve yataklık ediyor. Bu durumdan da memnun gibi. Halbuki hiçbir salak bu durumdan memnun olmaz. Salak, başının belaya girdiğini en çabuk hissedendir aslında. İmkanları kısıtlıdır çünkü. Boktanlıktan sıyrılmaya ne kabiliyeti ne de donanımı vardır. 

Ani değişen, birden gelişen her durum; salağı içine çekmeye çalışan bir girdaptır. Girdaba kapılmamak için var gücüyle çırpınır. Derhal kaçmak, uzaklaşmak ister. Beladan sığınacağı yer ise evidir. Çünkü her salak menzilini kısa kurar. Salak, karşılaştığı zor durumlarda kendisini hep evinde can sıkıntısı ile karışık bir huzur ile çay içerken hayal eder. 

Pişmanlık yaşayan salağın her daim dönmek istediği “son geri yükleme noktası” hep evde çay içtiği andır. Gecenin bir yarısında ormanda domuz boku soluyan bu salak; anasının naylon çorap kokan tenini özlüyor.


  

Hiç yorum yok: