Midye Dolma
Malzemeler
-2 Kg Kabuklu Midye
-1 Lt Su
-Yarım Yemek Kaşığı Tuz
-2 Su Bardağı Pirinç
-2 Kuru Soğan
-Karabiber, Kimyon, Kuş Üzümü, Yenibahar, Çam Fıstığı
Hazırlanışı
Kabuklu
midye, İstanbul Boğazı’nn muhtelif balıkçılarından temin edilebileceği gibi
hususi olarak Rumelikavağı bu işin membaı sayılmaktadır. Boğazın Karadeniz
kapısına bakan bu küçük balıkçı köyünde tek mesaisi midye işi olan
Çingenelerden kabuklu midye temin etmeniz mümkün. Fakat bunun için erken saatlerde orada
bulunmanız gerekir. Zira midye halihazırda denizden çıkarılması illegal bir
deniz ürünüdür ve bu sebepten Çingeneler midye için her gece yarısı kaçak
olarak denize açılırlar. Boğazın özellikle en kirli noktaları midyeler için bir
memleket sayılır. Zira midye, kendisini afiyetle tüketecek %5 alkollü leş
midelere rahmet okuturcasına pis bir yaratıktır. Ne balıklar kadar serseri ve
alık, ne de artist deniz yıldızları kadar şekilli ve şefkate muhtaçlardır.
Midye ihtiyatlı, inatçı ve mazbut bir canlıdır. Denizden çıkartılsalar dahi
günlerce yaşayabilecek kadar suyu içlerinde barındırırlar.
Boğazın
soğuğu ve karanlığında dibe dalan midyeciler midyeleri tek tek toplarlar. Toplanan
midyeler hemen tekne içerisinde istiflenir ve şafak sökmeden kıyıya getirilir.
Üst üste dağ gibi yığılan midye dolu çuvallardan boğazın tüm pisliği konsantre
halde süzülür
Midye
steril hale gelmemek için direnen bir canlıdır. Üzerlerinde denizdeki
mazilerinin nişanesi olarak kekamozlar bulunur. Bunlar ancak kazındığı halde
midye kabuğundan uzaklaştırılabilirler. Ağırlıklı müşterisi şarap bira gibi
tırt içkilerin müptelası pis ayyaşlar dahi olsa tabiatına aykırı olarak midye tezgahta
hep temiz ve parlak görünmelidir. Sabahın saat 6sında Rumelikavağı’nın göt
donduran soğuğunda milyon tane midye kazınmak için bekler. Oldukça sinir bozucu
ve acı verici bu işin ardından sıra midyeleri açma işlemine gelir.
-Bununla mı yaptın?
-Ne?
-Ulan sana diyorum dinlemiyor musun? Bu bıçakla mı?
-Hayır
Midye
kabuklarının birbirinden ayrılması işlemi için minik ve keskin bir bıçak
kullanılır. Kabukları açılan midyenin içerisinde bir miktar deniz suyu akar. Bu
su onun denizden uzakta kaldığı anlardaki son çaresidir. Ve bu suyun akışı ile
midye için ölüm başlar.
-Ama ellerinde kesikler var. Nedir onlar?
-Hayır bıçak değil dedim.
Katledilmelerinin
akabinde midyeler kötü baharata bulanmış 2.sınıf az pişmiş pirinç ile
doldurulurlar. Bu pirinci her sabah midyelerin karaya getirilişini müteakip
sahile sıfır teneke barakasında Ana Naciye hazırlar. Ana Naciye 30 yıldır bu
işi yapan yaşı elliyi geçmiş dev bir Çingene kadınıdır. Arkası sağlam, etrafı
doludur. Kocasından miras bu iş için tekneleri, tayfaları ve 50 kadar da işçisi
vardır. Midyenin denizden çıkarılmasından temizlenmesine doldurulmasından
pişirilmesine Mardinli seyyarlara satılmasına kadar her işi Ana Naciye organize
eder. Eli sıkıdır. Tayfalarını neredeyse karın tokluğuna çalıştırır. Paralarını
ödeyene dek işçilerini inim inim inletir. Bu yüzdendir ki midyeyi denizin
dibinden çıkaranlar kendilerini dipten çıkarmayı bir türlü başaramazlar.
-Peki
ne ile kestin bunların damarlarını. Vücutlarında gram kan kalmamış ulan.
-Bununla
işte. Şu ucuyla..
Pirinç
ile boğularak son hayat belirtilerini de yitiren midyeler dibinde su bulunan
büyük bir tencere üzerine konulan kapağa tek tek dizilirler. Ateş yakılır ve
tencere ateşe yerleştirilir. Az pişmiş pirinç tencerenin dibindeki suyun buharı
ile tam pişmiş hale gelir. Midye artık kabuğunu tamamen terk eder ve bir petrol
ürününü andıran pirincin üzerine yapışır. Bu pişirme işlemi 1000 midye için
yaklaşık 20 dakika kadar sürer.
Yine
bir 20 dakika pişirme arasında Ana Naciye’nin teneke barakasına
Rumelikavağı’nın lüks balık lokantalarından birinin işletmecisi girdi.
Lokantasında siyasi, bürokrat, mafya, iş adamı ve bir sürü kodamanı ağırlayan
işletmeci o gece gelecek özel konukları
için ek bir sipariş verdi. İrilerinden
ve bol malzemelisinden.. Kalantor tayfa yine şenlendirecekti bu çürümüş balık
kokan köyü. Rutin midye işi öğleye doğru bitmişti. Naciye yancılarına tüm
bıçakları toplattırırdı. Bunu her gün yapardı zira kesik elli, ıslak ayaklı,
soğuktan kudurmuş bu manyakların sağı solu belli olmazdı. Dağıtım için
adamlarına emirler yağdırıp para istemeye gelen işçileri siktir eden Naciye
para iştahını kabartan bu özel sipariş için kendi elleriyle midyeler seçmeye
başladı.
Kazanacağı
ekstra paranın hayalini kurarak özel siparişi hazırlamaya koyulan Naciye kulübe
kapısının çarpılması ile irkildi. İçeri giren Kaşsız Selim’di. Selim çelimsiz, tüysüz,
sessiz, ezik bir işçisiydi Naciye’nin. Burada çalışmaya başlayalı çok zaman
olmamıştı. Fakat bu köyün her çingenesi gibi o da midye işine mecbur ve
mahkumdu. Henüz yarım saat evvel Naciye’den alacağını istemiş ve en ağır
küfürleri duyarak gönderilmişti.
-Bıçaklar
yoktu. Yerde bunu buldum. Bunlar kırılınca çok sakat olur. Soğuk havada adamın
elini siker
-Düzgün
konuş gerizekalı
-Ellerimi
de bunlar kesti hep görüyosun abi. Bıçak değil. Bunlar bu amına koyduğumun…
-Ulan
kendine gel karşında asker arkadaşın yok... Eli kesilmişte bilmemne… Kadının
anasını sikmişsin ayı.. Tamam götürün bunu yeter bu kadar.
Kaşsız
Selim soğuktan ve bu pis işten yılmış o gün parasını da alamayınca çılgına
dönmüştü Naciye işçilerin kendisine kin güttüğünü çok iyi bilir ve yanında
sürekli bir yancısını bulundururdu. Fakat bu özel sipariş için barakada kalması
Selim’e fırsat verdi. Bir süre boğuştular. Dev bir kadın olan Naciye neredeyse
50 kiloluk Selim’i üzerinden atacaktı. Tam bu esnada yerde kırık bir midye
kabuğu bulan Selim kabuğu Naciye’nin boğazına sapladı. Aynı kabuk ile
Naciye’nin bütün damarlarını paramparça etti. Vücudundaki tüm kan akana kadar
bekledi. Ardından da bir tencere dolusu pirinç-karabiber bulamacını tahta bir
kaşık ile Naciye’nin boğazına tepti. Aynı kabuk ile gözlerini çıkardı ve
gözlerine de pirinç doldurdu. Koca bir tencere pirinci Naciye’nin bedenine boşaltmıştı.
Hem bu yaratıkların hem de kendisinin intikamını almıştı işte.
Tatbikat
için Naciye’nin tenekeden şatosuna gelen polisler ve savcı dışarıya çıktılar.
Hava yine soğuk ve rüzgarlıydı. Karadeniz’e doğru bakarken ciğerlere işleyen bu
soğuğun cinayeti bu cinayeti meşru kılıp kılmayacağını düşündü savcı. Daha sert
esen bir rüzgarın soğuğu ile ayılıp otomobiline doğru yürüdü. Ardından da iki
polis koluna girdikleri Selim’i bir kemik yığını gibi sürükleyerek çıkardılar
barakadan.
-Amirim bunları taze yapmışlar galiba
-Ver
bakayım lan bi tane. Limonu var mı?
-Var
amirim olmaz mı?
-Ooo
kıyakmış ulan ver bi tane daha.
-Buyur
amirim, afiyet olsun.
----------
Sahte Vefa
Sayı 5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder