26 Nisan 2014 Cumartesi

Midye Dolma



Midye Dolma

Malzemeler

-2 Kg Kabuklu Midye
-1 Lt Su
-Yarım Yemek Kaşığı Tuz
-2 Su Bardağı Pirinç
-2 Kuru Soğan
-Karabiber, Kimyon, Kuş Üzümü, Yenibahar, Çam Fıstığı

Hazırlanışı

Kabuklu midye, İstanbul Boğazı’nn muhtelif balıkçılarından temin edilebileceği gibi hususi olarak Rumelikavağı bu işin membaı sayılmaktadır. Boğazın Karadeniz kapısına bakan bu küçük balıkçı köyünde tek mesaisi midye işi olan Çingenelerden kabuklu midye temin etmeniz mümkün.  Fakat bunun için erken saatlerde orada bulunmanız gerekir. Zira midye halihazırda denizden çıkarılması illegal bir deniz ürünüdür ve bu sebepten Çingeneler midye için her gece yarısı kaçak olarak denize açılırlar. Boğazın özellikle en kirli noktaları midyeler için bir memleket sayılır. Zira midye, kendisini afiyetle tüketecek %5 alkollü leş midelere rahmet okuturcasına pis bir yaratıktır. Ne balıklar kadar serseri ve alık, ne de artist deniz yıldızları kadar şekilli ve şefkate muhtaçlardır. Midye ihtiyatlı, inatçı ve mazbut bir canlıdır. Denizden çıkartılsalar dahi günlerce yaşayabilecek kadar suyu içlerinde barındırırlar.

Boğazın soğuğu ve karanlığında dibe dalan midyeciler midyeleri tek tek toplarlar. Toplanan midyeler hemen tekne içerisinde istiflenir ve şafak sökmeden kıyıya getirilir. Üst üste dağ gibi yığılan midye dolu çuvallardan boğazın tüm pisliği konsantre halde süzülür

Midye steril hale gelmemek için direnen bir canlıdır. Üzerlerinde denizdeki mazilerinin nişanesi olarak kekamozlar bulunur. Bunlar ancak kazındığı halde midye kabuğundan uzaklaştırılabilirler. Ağırlıklı müşterisi şarap bira gibi tırt içkilerin müptelası pis ayyaşlar dahi olsa tabiatına aykırı olarak midye tezgahta hep temiz ve parlak görünmelidir. Sabahın saat 6sında Rumelikavağı’nın göt donduran soğuğunda milyon tane midye kazınmak için bekler. Oldukça sinir bozucu ve acı verici bu işin ardından sıra midyeleri açma işlemine gelir.

-Bununla mı yaptın?
-Ne?
-Ulan sana diyorum dinlemiyor musun? Bu bıçakla mı?
-Hayır
Midye kabuklarının birbirinden ayrılması işlemi için minik ve keskin bir bıçak kullanılır. Kabukları açılan midyenin içerisinde bir miktar deniz suyu akar. Bu su onun denizden uzakta kaldığı anlardaki son çaresidir. Ve bu suyun akışı ile midye için ölüm başlar.


-Ama ellerinde kesikler var. Nedir onlar?
-Hayır bıçak değil dedim.

Katledilmelerinin akabinde midyeler kötü baharata bulanmış 2.sınıf az pişmiş pirinç ile doldurulurlar. Bu pirinci her sabah midyelerin karaya getirilişini müteakip sahile sıfır teneke barakasında Ana Naciye hazırlar. Ana Naciye 30 yıldır bu işi yapan yaşı elliyi geçmiş dev bir Çingene kadınıdır. Arkası sağlam, etrafı doludur. Kocasından miras bu iş için tekneleri, tayfaları ve 50 kadar da işçisi vardır. Midyenin denizden çıkarılmasından temizlenmesine doldurulmasından pişirilmesine Mardinli seyyarlara satılmasına kadar her işi Ana Naciye organize eder. Eli sıkıdır. Tayfalarını neredeyse karın tokluğuna çalıştırır. Paralarını ödeyene dek işçilerini inim inim inletir. Bu yüzdendir ki midyeyi denizin dibinden çıkaranlar kendilerini dipten çıkarmayı bir türlü başaramazlar.

-Peki ne ile kestin bunların damarlarını. Vücutlarında gram kan kalmamış ulan.

-Bununla işte. Şu ucuyla..

Pirinç ile boğularak son hayat belirtilerini de yitiren midyeler dibinde su bulunan büyük bir tencere üzerine konulan kapağa tek tek dizilirler. Ateş yakılır ve tencere ateşe yerleştirilir. Az pişmiş pirinç tencerenin dibindeki suyun buharı ile tam pişmiş hale gelir. Midye artık kabuğunu tamamen terk eder ve bir petrol ürününü andıran pirincin üzerine yapışır. Bu pişirme işlemi 1000 midye için yaklaşık 20 dakika kadar sürer.

Yine bir 20 dakika pişirme arasında Ana Naciye’nin teneke barakasına Rumelikavağı’nın lüks balık lokantalarından birinin işletmecisi girdi. Lokantasında siyasi, bürokrat, mafya, iş adamı ve bir sürü kodamanı ağırlayan işletmeci  o gece gelecek özel konukları için ek bir sipariş verdi.  İrilerinden ve bol malzemelisinden.. Kalantor tayfa yine şenlendirecekti bu çürümüş balık kokan köyü. Rutin midye işi öğleye doğru bitmişti. Naciye yancılarına tüm bıçakları toplattırırdı. Bunu her gün yapardı zira kesik elli, ıslak ayaklı, soğuktan kudurmuş bu manyakların sağı solu belli olmazdı. Dağıtım için adamlarına emirler yağdırıp para istemeye gelen işçileri siktir eden Naciye para iştahını kabartan bu özel sipariş için kendi elleriyle midyeler seçmeye başladı.

Kazanacağı ekstra paranın hayalini kurarak özel siparişi hazırlamaya koyulan Naciye kulübe kapısının çarpılması ile irkildi. İçeri giren Kaşsız Selim’di. Selim çelimsiz, tüysüz, sessiz, ezik bir işçisiydi Naciye’nin. Burada çalışmaya başlayalı çok zaman olmamıştı. Fakat bu köyün her çingenesi gibi o da midye işine mecbur ve mahkumdu. Henüz yarım saat evvel Naciye’den alacağını istemiş ve en ağır küfürleri duyarak gönderilmişti.

-Bıçaklar yoktu. Yerde bunu buldum. Bunlar kırılınca çok sakat olur. Soğuk havada adamın elini siker

-Düzgün konuş gerizekalı

-Ellerimi de bunlar kesti hep görüyosun abi. Bıçak değil. Bunlar bu amına koyduğumun…

-Ulan kendine gel karşında asker arkadaşın yok... Eli kesilmişte bilmemne… Kadının anasını sikmişsin ayı.. Tamam götürün bunu yeter bu kadar.

Kaşsız Selim soğuktan ve bu pis işten yılmış o gün parasını da alamayınca çılgına dönmüştü Naciye işçilerin kendisine kin güttüğünü çok iyi bilir ve yanında sürekli bir yancısını bulundururdu. Fakat bu özel sipariş için barakada kalması Selim’e fırsat verdi. Bir süre boğuştular. Dev bir kadın olan Naciye neredeyse 50 kiloluk Selim’i üzerinden atacaktı. Tam bu esnada yerde kırık bir midye kabuğu bulan Selim kabuğu Naciye’nin boğazına sapladı. Aynı kabuk ile Naciye’nin bütün damarlarını paramparça etti. Vücudundaki tüm kan akana kadar bekledi. Ardından da bir tencere dolusu pirinç-karabiber bulamacını tahta bir kaşık ile Naciye’nin boğazına tepti. Aynı kabuk ile gözlerini çıkardı ve gözlerine de pirinç doldurdu. Koca bir tencere pirinci Naciye’nin bedenine boşaltmıştı. Hem bu yaratıkların hem de kendisinin intikamını almıştı işte.

Tatbikat için Naciye’nin tenekeden şatosuna gelen polisler ve savcı dışarıya çıktılar. Hava yine soğuk ve rüzgarlıydı. Karadeniz’e doğru bakarken ciğerlere işleyen bu soğuğun cinayeti bu cinayeti meşru kılıp kılmayacağını düşündü savcı. Daha sert esen bir rüzgarın soğuğu ile ayılıp otomobiline doğru yürüdü. Ardından da iki polis koluna girdikleri Selim’i bir kemik yığını gibi sürükleyerek çıkardılar barakadan.



 -Amirim bunları taze yapmışlar galiba

-Ver bakayım lan bi tane. Limonu var mı?

-Var amirim olmaz mı?

-Ooo kıyakmış ulan ver bi tane daha.

-Buyur amirim, afiyet olsun.


----------
Sahte Vefa 
Sayı 5

Hiç yorum yok: