Aldığım ilk ünvanı hatırlıyorum. Sınıf öğretmenimizin nezaretinde
gerçekleşen ve en sikimsonik kollar için dahi kıyasıya seçim rekabetlerinin
döndüğü; “Ahmetçiğim Sağlık Kolu’nu sana yedirmem” gibi “Arkadaşlar Trafik Kolu
ben olmalıyım biliyosunuz babam kamyoncu” gibi ve “Spor kolu ben olamazsam okul
çıkışı hepinizi öttürürüm lan” minvalinde
atışmalar, nutuklar ve restleşmelerin havada uçuştuğu, tam 2 ders saati boyunca
“eğitici kollar” için seçim yapılmıştı. Yorucu ve gürültülü bir seçim dönemi
geçirmiştik sınıfça. Herhangi bir koldan seçilemeyen hatta aday olmayanlar dahi
bu demokrasi şölenine ortak oluyor ve her açıklanan sonuçtan sonra hüzün ve sevinç
bir arada yaşanıyordu…
Gezi Gözlem Kolu Başkan Yardımcısı oluşum bana dünya
haritasında pek de kaydadeğer olmayan bir ülkenin iç işleri bakanlığına
atanmışım hissi vermişti o zamanlar. Belki Mısır ya da ne bileyim Uruguay
falan.. Ya da sikimsonik bakanlıklara razı olan koalisyonun küçük ortağı
gibiydim işte.. Anap gibi…
En azından başkan olsam kola biraz bağlanıp “Olum gezi
gözlem lan bu boru mu, çok okuyandan daha fazla biliyor bi kere, ayriyeten havalar
ısınsın hem gezicez dolaşıcaz hem de
inceleyip irdeliyicez. Bilimsel yanı da var yani öyle sokak iti gibi dolaşmaca
yok hani..” diyerek kolumu dosta düşmana savunacak ve “Lan keşke Sivil
Savunma değil de Gezi Gözlem kolu mu olsaydım amk” dedirtecektim. Ama sadece
başkan yardımcısıydım. O yaşa kadar anasına babasına bile kısmen tabi olmuş bir
sokak çocuğu olarak artık Gezi Gözlem Kolu Başkanı Faruk’a tabi idim. Başkanım Faruk;
cebi kopuk önlüğü, kirli yakası ve burnundan hiç eksik etmediği sümüğü ile bir gezginden ziyade tam
bir “keşiş” imajı çiziyordu.Yıllar yılı 4-A'da okuyor gibiydi.
Seçim sonrası ben bi süre hiç siklemedim gezi gözlemi. Zaten
Faruk’da başkan değil de Liechtenstein Prensi gibi keyfe keder davranıyor, “Başkanım
yok mu faaliyet? Sınıfçak bi müzeye mesire yerlerine falan mı gitsek naapsak?” şeklindeki sorularıma “Ne faliyeti olum sktir et, şu kırmızı
kalemi versene benimki yine evde kalmış başlık atıcam atamıyorum mınıskim” türünden cevaplar
veriyordu. Gezi gözlem ekibi turizm işini götünden anlamış yerli yazlıkçılar
gibiydi. Postu sermiştik ve aktivite bizim için uzaklardaydı, gezip gözlenemeyecek kadar uzaklarda.
O yıl gezi gözlem namına hiçbir aksiyonumuz olmadı. Sadece turizm gününde mi ne o gün törenden önce Faruk sümüklerini çeke çeke kağıttan bi yazı
okumuş onu da kimse anlamamıştı. Ben de zaten o yıldan sonra seçilmişlerin üstünlüğünü
inkar edip totalitarizme gönül vermiştim…
Aradan yıllar geçti; üniversite, askerlik, deplasmanlar, iş,
ekmek falan derken diyar diyar gezdim. Gezmenin pek bir faydasını gördün mü
derseniz, cevap veremem. Zira yolculukta at gibi uyur, gittiğim yerde de ne
işim varsa görür derhal geri dönerim. Çoklukla dinlenme tesisi hatırlıyorum, Bolçi,
Afyon’da sucuk, İzmit’te pişmaniye falan filan.. Faruk ise yıllardır aynı
kasabada hatta aynı mahallede ve aynı evde itoğlusu. Adamın sümüğü dahi konum
değiştirmiyor, adeta yerçekimine direniyor. Zamansız tesadüflerle rastlaştıkça devrik
lidermişcesine bakıyorum gözlerine, gözlerini kaçırıyor.
3 yorum:
Ben bunu çok beğendim :))
niye yazmıyon?
gezi gözlem kolu olmanın dünya haritasında pek de kaydadeğer olmayan bir ülkenin iç işleri bakanlığına atanma hissi vermesi pek güzel :)
Yorum Gönder