12 Nisan 2017 Çarşamba

Fikri

İlkokul 5'in ortalarıydı sanırım. Aynı hoca, aynı öğrenciler, aynı sınıf ortamı bu beş senede birbirinden sıkılmış evli çiftler gibi olmuştuk artık. Sınıfın her yeni yıl hareketli geçen yaz tatilinden artan heyecanı ve eğlencesiyle başlayan ortamı Aralık ayına doğru hepimizi darlıyor, bedende tenefüste oynanan çift kalelerden kemik sesi geliyor, resimde bir Allah'ın kulu diğerine kırmızı pastel uzatmıyor, çöpün başındaki kalem açma geyikleri bile zaman zaman tartışma ile sonuçlanıyordu. Beş yıllık birlikteliğimiz hocasından öğrencisine hademesinden duvardaki iskelet resmine mevsimler köşesine kadar tüm unsurları ile anlaşmalı bir ayrılığa yürüyorduk. Heyecanı kaybetmiştik.

Dönem bitmek üzereyken enteresan bir gelişme oldu. Sınıfımıza Fikri adında yeni bir öğrenci katıldı. Gerçi biz sınıfın yırtıcı ve haşin erkekleri olarak genelde yeni gelenlerden sadece kız öğrencilere fokuslanırdık ama bu Fikri bütün sınıfın ilgisini çekmişti. O güne değin yaşıtlarımızı bırak üst sınıflarda dahi görülmemiş kocaman bir kafası vardı Fikri'nin. Yakın geçmişte hep birden dikkat kesildiğimiz bunun gibi başka birşey olmamıştı. Kocaman, büyük, über bir kafası vardı çocukcağızın. Hani siz diyin diyerbekir karpuzu ben diyeyim top güllesi yani öyle bir kafa. İşte etrafında kümeleneceğimiz "altın küreyi" bulmuştuk. İlk "koca kafa" şakasını yapmak için herkes (gördüğüm kadarı ile hoca da dahil) heyecanla bekliyordu. Gizliden ve sessiz sessiz yapılan ilk şakalar ile beraber kıkırdamalar, kıkırdamalar "pısısısıthahuah" şeklinde patlamalara, patlamalar, kahkahalara, kahkahalar gözlerden gelen yaşlara hezeyanlara dönüştü...

Kocaman bir kafa hepimizi kendine doğru çekmiş ve 5-A sınıfını adeta bir mizah yumağı haline getirmişti. O büyük kafa şakaları bizi günlerce haftalarca aylarca idare etti. Fikri'nin koca kafası ile yatıyor onun koca kafası ile güne uyanıyorduk. Her sabah günaydınların en güzeli o koca kafaya veriliyor herkes evvela yeni bir "Fikri ve Koca Kafası" şakası patlatmadan deftere kitaba dokunmuyordu. Dargınlar birbirlerine Fikri'nin Kafası ile alakalı türlü şakalar yaparak sinyal çakıyor, karşıt görüşlü öğrenciler "evet büyük kocaman bir kafa" şeklinde ortak mutabakata varıyordu. Bu birliktelik tüm okula yayılsın diye "Evet andımızı kim okumak istiyor" sorularına hep bir ağızdan "Fikri Fikri! Hocam Fikri okuycakmış ısshshhsh! Fikri okur hocam ahıhahıhah" şeklinde coşku ile cevap veriyorduk. Fikri de bizi kırmayıp zaman zaman andımızı okuyor zaman zaman da "bugün biraz yorgunum çocuklar" diyip İstiklal Marşı'nda bayrağı göndere çeken isim oluyordu.

Tabi böyle bir ilginin odağı olmak Fikri gibi vasat bir çocuk için nimet gibiydi. Neticede reklamın iyisi kötüsü olmazdı ve herkes bir şekilde Fikri'yi tanır ve sever oldu. O eğitim öğretim yılını bi sakatlık çıkmadan Fikri ve kafası muhabbetiyle ile geçirip gittik. Sonra ben o okuldan ayrıldım, Fikri ne yaptı bilmiyorum.

Yıllar sonra aradan geçen ergenlikle falan bünyeler bayağı bir değişti gelişti. Birkaç gündür aynada kendime bakıp kafamın ne kadar büyüdüğünü üzülerek görüyorum. Yani yalan olmasın goril kafası gibi bir kafaya sahip oldum diyebilirim. Her sabah bu kocaman kafaya bakarak uyanmak, bu biçimsiz kafayı kamusal alana çıkabilecek hale getirmek için dakikalarca uğraşmak ve aslında çok da muvaffak olamamak. Üstüne üstlük her aynada, her vitrin yansımasında kendi kafama bakıp "Ulan hala büyük" diye düşünmek... Vakti ile çok ekmeğini yediğimiz Fikri acaba o kocaman kafasına rağmen nasıl mutlu oluyordu, nasıl düşünerek bunu avantaj haline getirmişti, nasıl da hiç birimizi gerçekten sikine takmamıştı..Bilemiyorum. Ama keşke bu sınavı Fikri ile beraber Fikri'nin yaşında verebilseydim. Belki daha kolay geçerdim.

Hiç yorum yok: