24 Ağustos 2016 Çarşamba

Aşkımızın Demonte Meyvesi

Boş ev bulup azmak sadece erkeklere has bir durum değil. Kadınlar da azıyor. Pardon, düşündüğünüz gibi şehvet dolu bir azgınlık değil bu. Evi eşyayla, mobilyayla dekorasyona dair ne varsa onunla tıka basa doldurmak gibi bir azgınlık türünden bahsediyorum. Mobilya fetişi var mı bilmiyorum ama varsa kadınların birçoğu buna hazır bulunuyorlar.

Neyse, bizimki de boş bir daireye sahipti o sıralar. Hem de bomboş. Sadece bir yatak odasını ve mutfakta iki üç rafı dolduracak eşyasının yanına bir evi ev yapacak her şeyi eklemek lazımdı. Yollara düşüldü ve adres belliydi; IKEA

Birkaç IKEA seansından sonra ev hafiften gerçek bir yuvayı andırmaya başlamış ama hala eşi dostu akrabayı ağırlayacak bir koltuk takımı alınamamıştı. Bunun için son kez IKEA yolları tutuldu. Bu kez yanımızda başka bir çift de vardı.

Ben çocukluğunun bir bölümünü çekyatta geçirmiş bir taşra evladıyım. Üstünde uyur, altında bilcümle eşyamı saklar, icabında içine girer saklanır, icabında üzerinde sıçrayıp bir diğer çekyata “Peruzziiieeee” diye bağırarak plonjon yapardım. Bizim oralarda evde iki çekyat varsa; iki çocuğa yetecek her şey var demekti. Ama şimdi işler değişmişti. Çekyatta çorapla uyumanın sığırlık olduğu bir sosyal çevreye nasılsa girmiş bulunuyor ve artık “Lan bunda rahat uyunur mu, altına hurç neyim koysak alır mı" diye değil,”Hımmm evet tam dizi izlemelik koltuk yahu” ya da “Bunun üstünde çok güzel Orta Çağ Alman Edebiyatı okunur üstadım, bunu alalım” şeklinde konuşmam gerekiyordu.

IKEA kaotik bir yer. Esenler-Bağcılar hattında olunca durum daha da üzücü bir hal alıyor. Duruma hafta sonunu ve pazar gününü de eklerseniz, cümbüşü üç aşağı beş yukarı hayal edebilirsiniz. Koridorlar, stantlar, ürünler, insanlar ve sesler IKEA’da birbirine o kadar benziyor ki bir anda kendinizi orada bir dekor, söz gelimi zigon sehpa ya da çok ergonomik bir sandalye zannediyorsunuz.

Etiketteki font bir süre sonra gözünüze o kadar aşina hale geliyor ki rakamları seçemez, fiyatları, ürünleri ayırt edemez oluyorsunuz. Yürümek çok yorucu. İnsanlar yatak süngeri gibi enerji emiyor. Çoğu çift IKEA'ya “kayın” konseyi ile çeyiz meyiz bakmaya geldiğinden, uzlaşıdan çok uzak diyaloglar, ekşiyen suratlar, mırmırmır söylenen ağızlar bitmek bilmiyor.

Neyse ki biz bir oturma grubu ya da artık adı her ne sikimse üçlü beşli bir koltuk aradığımızdan deneme amaçlı oturabiliyoruz. “Aşkım bu nasıl?” diye sorulduğunda birkaç saniye oturur vaziyette “Lan bi dur bi soluklanalım” demeye kalmadan “Hakikaten çok rahatmış yahu, ne kadar bu” diye dikiliyorum. Fiyatlar anasının amı gibi tabi malum. Fakir ruhum teselliyi hep daha ucuzlarda, “Bak bebeğim bu da güzelmiş, hem fiyatı da iyi” dediğim koltuklarda arıyor.

Ama IKEA’da ve dünyada ucuz olan her şey artık hakikaten yrrak gibi sevgili okurlarım. Gönül rahatlığıyla bir ucuz mal övemiyor, “Ne de avantajlı fiyata aldım be, oh ulan koydum çocuğu resmen” diye sevinemiyoruz. Her şeyin iyisi var. Rakamlar ortalama bir Murat’ın maaşını ikiye falan katlıyor. Ay sonuna doğru İsveç suntası yemek istemiyorum ama gönül hep iyisini istiyor.

Saatler geçiyor ama bir şekilde birini seçip beğeniyoruz. Bana sorarsan oradaki koltuklardan herhangi birisi işte, bi' numarası yok. Keşke mahalledeki mobilyacıdan o paraya iki tane çekyat alsak, evin içinde çekyattan çekyata seninle "Peruuzzzieeee" diye bağıra bağıra atlasak diye düşünüyorum. Arada dayıngil amcangil geldiğinde çarşaf serip açsan, onların da İstanbullarda bir kapısı olsa... Olmuyor tabi, yuvayı dişi kuş yaptığından boynumuzu büküyoruz ve afilli IKEA koltuğuna yazılıyoruz.

Neşe içinde koltuğumuzu alacağımız bölüme doğru ilerlerken bir bebek görüyoruz. 

Ben artık IKEA'daki her boku ürün olarak gördüğümden yanağını sıkmak yerine bebeğin etiketini arıyorum. “Ay çok güzel bebeeeeek” deniyor. “Demonte mi geliyor lan bu” diye düşünüyorum. “Aşkım baksanaaaa” diyor. "Alyanla toplanmaz bu mınakoduğum, hassas malzeme elimizde kalır" diyorum içimden. 

"Ne şirin yaaa" diyor. “Siktir et biz daha iyisini yaparız” diyorum. 

Nasıl olsa onun da iyisi vardır.





Hiç yorum yok: