5 Aralık 2013 Perşembe

Harcanan Bir Kadın Lider - Nezihe Muhiddin



Batıdan doğan her “fesat” yaklaşık olarak yüz sene sonra bize sirayet eder. Sanayi devrimi, parlamenter sistem, demokrasi, çok partili düzen vs.. Yolun uzunluğundan mı yoksa b

izimkilerin “Evvela göğsümüzde istop edelim sonra şutumuzu çekeriz” ihtiyatlılığından mıdır bilinmez ama batı medeniyetine fazlaca öykünmemize rağmen batıya geç kalmışlığımız mutlaktır.

18.yy sonlarında filizlenen kadın hakları hareketleri de bize ancak Tanzimat’ın akabinde ulaşmıştır. Tanzimat ile beraber kadınlar dergi, gazete ve benzeri yayınlar çıkartarak ufaktan hak arayışına girişmişlerdi. Fakat ilk dönem hareket-i nisvanın kadına “mevcut ataerkil yapıyı muhafaza şartıyla statü kazandırma” tırtlığı o yıllar için somut manada kadınlara statü ve hak babında pek faideli olmadı. Yine de kadınlara özel gazete ve dergi işinde uğraş veren isimlerin kadın hakları konusunda coğrafyamızın arketipleri olduğunu belirtmek lazımdır.

II.Meşrutiyet’e kadar kadın hakları ve kadın örgütlenmeleri konusunda çok sert bir çıkış görülmedi. Fakat örgütlenmekten de vazgeçmediler. Meclis-i Mebusan’ın açılışını izlemek isteyen İstanbullu kadınlar bu talepleri reddedilirse İngiliz kadınlar gibi nümayiş çıkaracaklarını belirtip idareyi tehdit etmişlerdi. Bu o dönem için ses getiren bir olay oldu.

Cumhuriyetin ilanının ardından işte nihayet; belki de coğrafyamızda vuku bulacak kadın hareketlerinin gelecekteki kalibresini belirleyecek alışılmadık bir oluşum ortaya çıktı. İlk dönem feminist hareketlerinde yazılarıyla mesai kaydetmiş, sosyoloji, pedagoji psikoloji ve edebiyatta yazılı eserler vermiş, kadın hareketinin kafa isimlerinden Nezihe Muhiddin 16 Haziran 1923 tarihinde ve Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan da evvel Kadınlar Halk Fırkası isimli partinin kuruluş dilekçesini meclise iletti. Nezihe Muhiddin kurduğu siyasi partinin gayesini kısaca şöyle açıklıyordu; “Yeni fırka isminden anlaşıldığı gibi siyasi ceryanlara dahil olmak arzusunda değildir. Muhterem heyetin her şeyden evvel emeli kadınlık alemini bu harekete muktedir bir dereceye terfi etmek ve bilhassa memleketin içtimai ve iktisadi terakki gayelerinin tahakkukunu temin etmektir. Bunun için bidayeten kadınları tenvir, onları müstakbel vazifelerine ihzar etmek arzusundadırlar. Bu vazifeler ise,evvela analık ve sonra aile kadını vazifeleridir..”



Olay basında “Kadınlar mebus olmak istiyor” şeklinde yankı buldu. İçişleri Bakanlığı şaşkındı. Zira dönemin seçme-seçilme kanununda kadın hem seçemiyor hem de seçilemiyor konumdaydı. Önlerinde ise salt kadınlardan mütevellit bir siyasi partinin kuruluş dilekçesi vardı. Bakanlık yaklaşık sekiz ay boyunca bekledi ve partinin kuruluşuna müsaade etmedi. Resmi gerekçesi seçme ve seçilme kanununda kadınlara dair herhangi bir maddenin bulunmuyor oluşu idi. Fakat  esas ret sebebinin parti programında yer alan “Kadınların belediye seçimlerinde aday olabilmesi” ve “Savaş durumunda kadınların askerlik görevi ifa edebilmesi” gibi maddeler olduğu dedikodusu yayılmıştı.

Bu esnada dönemin “erkek” dergilerinden Akbaba Nezihe Muhiddin’in kurduğu bu partinin programını Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin 9 maddelik programına benzeterek dalga geçiyordu;

  1. Hâkimiyet bilakayd ü şart kadınlarındır.
  2. Her zevç, zevcesine itaate mecburdur. (Her koca, karısına itaate mecburdur.)
  3. Bütün ev işleri erkeklere aittir.
  4. Erkek, kadının müsaadesi olmadıkça harem dairesinden dışarı çıkamayacaktır.
  5. Muaşakatın sürat ve emniyetini temin için her mahallede gişeler açılacaktır.
  6. Dulların istikbali temin edilecektir.
  7. Ziynet eşyasının ithali serbesttir.
  8. Taaddüt i zevcat memnudur. (Dört kadınla evlilik yasaktır.)
  9. Her kadın, indellüzum (gerektiğinde), kırk yaşına gelen zevcini (kocasını) tekaüde sevke (emekliye ayırmaya) veya gayri faale tefrike (ayırmaya) yetkilidir.

Erkek egemen kamuoyunun ve devlet idaresinin bu “aykırı” kadın hareketine “şimdilik” bakışı üç aşağı beş yukarı anlaşılmıştır sanırım. Parti kurulamamış ve seçme-seçilme yolunda aşama henüz kaydedilememişti. Fakat Nezihe Muhiddin ve arkadaşları mücadelelerine devam etmekte oldukça kararlı idiler. Kadınlar Halk Fırkası’nı gayri siyasi bir oluşuma devşirerek Türk Kadın Birliği’ni kurdular. Programları kadınların eğitimi, istihdamı, kimsesiz ve çocuklara yardım gibi misyonları içerse de oluşumun kadınları siyaset alanına dahil etme maksadı içten içe sürüyordu. Nitekim 1925 senesinde Kadın Birliği Nezihe Muhiddin ve Halide Edip’i milletvekilliğine aday olarak gösteriyordu. Fakat iç karışıklıkların sürdüğü, isyanların ve silahlı muhalefetin kol gezdiği bu dönemde kadınların talebi “Ortalık karışık zaten” ayarında muğlak bahanelerle savuşturuldu.

Yerel seçimlerde aday çıkartmak için toplanan Kadınlar Birliği Kongresi ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Basının şişirmesiyle de galeyana gelen polis birliğe bir baskın düzenledi. Bir takım usulsüzlükler gerekçe gösterilerek hareketin başını çeken Nezihe Muhiddin görevinden alındı. Kadın hareketini ete kemiğe bürüyen, memleket genelinde ses bulmasını sağlayan Nezihe Hanım için felaketler bundan sonra başlıyordu. Zimmetine para geçirmek gibi adi bir suç ile itham edilmişti. Kadınların genel ve yerel idarede söz sahibi olması adına partiyi ve ardından derneği kuran, kendi maddi varlığını bu yolda harcayan Nezihe Hanım’dan sonra başa gelen Latife Hanım, kadınların siyasi hakları ile alakadar olup olmayacağı ile alakalı soruya “Biz Nezihe Hanım gibi hayaller peşinde koşacak değiliz” cevabını verecekti. Evet, siyasi idare bu anonim ve tutarlı kadın hareketini de kendi dilediği şekilde hizaya getirmişti. Nezihe Hanım ruhen yaralanmıştı fakat dönemin bir geleneği olarak muhalif isimleri siyasi ve idari alandan uzaklaştırmak kafi gelmemiş, hayatı onlara zindan etme furyasına bizzat o da dahil edilmişti. 1934 yılında hükümetin “kendi iradesi ile” aldığı karar ile kadınlara kotalı bir seçme seçilme hakkı bahşediyordu. Fakat seçilen ilk dönem kadın idareciler içerisinde ne Nezihe Hanım ne de onun başlattığı hareketin önde gelenlerinden hiç birisi yoktu. Bir sürü adam kendi “kadın” hareketlerini inşa etmişler ve lütfetmişlerdi.

Tüm mesaisini ve varlığını uğrunda harcadığı kadın haklarından ve siyasetten tamamen el çektirilen Nezihe Hanım bu dönemden sonra aksattığı edebi hayatına devam etmeyi seçti. Milliyetçilik aromalı 20 roman 300’e yakın da makale yazdı. Hayatı 1958 yılında bir akıl hastanesinde son buldu.


Nezihe Muhiddin ateşli ve sıra dışı bir kadın hakları mücadelecisiydi. Fakat bir tarihi figür olarak bizim onun hikayesinden çıkaracağımız sadece kadın hakları ile ilgili kalmamalı.

En başta da belirttiğim üzere, bizim toplumumuzda vücut bulmak üzere olan herhangi bir yeni düşüncenin, idealin yahut akımın siyasi erkçe ince ayara tabi tutulmadan kabul görmesi o dönemden bu döneme değin mümkün olamadı. Fakat daha da vahimi “yenilik” arzusundaki gençlerin halen daha mevzusu geçen hakların tepeden iner şekilde ve lütfedilerek verildiğini zannetmesidir.

Sahte Vefa Fanzin'den

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Batıdan çıkan "ışığın" bize ulaşması 8 dakika mı sürmeli? Bizim ışığımız onlara kaç dakikada ulaşıyor peki? Sen kimsin, nerdesin, niye yaşıyosun?

GK dedi ki...

lüzumsuzsa batıdan ışık da vurmasın gölge de etmesinler bana kalsa. bugün metropolden ve de metrobüsten anti modernizm kasan tutarsızlığı bile batının kötü taklitçiliğine tercih edebilirim. adım murat sarıyerde karnımı doyurmak için yaşıyorum.